Benim Hikayem 7: Değerli Olanı Koru!

Allah emretti. 
Değerli olanı korumayı istedi.
Yoksa neden onları, yarattıklarının diğer yarısına emanet etsin ki?
Öyle dememiş miydi Allah’ın elçisi veda hutbesinde?

Ben öyle muhafazakar bir ailede yetişmedim. Orta halli diyebilirim. Annem de açık üstelik. Üniversiteyi kazandığım zaman, onca yıldır içinde yaşadığım kalıbı dışarıdan irdeleme şansını elde ettim. Daha doğrusu Rabbim nasip etti. Ne iyidir, ne kötü; ne doğrudur, ne yanlış. Bunların tümünü irdeleyecek akla sahiptim. Vicdanım vardı beni yargılayacak. Akıl bir yere kadar eşlik eder çünkü, kalplerine inançları yeterince işlememiş insanlara. 
Ama aklım bile biliyordu bir yerlerdeki hatayı. 
Erkeklerin arasında görünmez olmak istiyordum. Ardımdaki gözlerden izole yaşamak istiyordum. Bunu zaman zaman örtünme fikrini ciddi ciddi düşünmeden önce de hissettiğimi hatırlıyorum.
Sonra ilk defa Kuran’ı okudum baştan sona. Anlamadığım bir sürü nokta oldu. Yılmadım, tefsirleri ile bir kere daha okudum. Arkadaşlarımla tartıştım, siyerlere giriştim. Tanımak, bilmek istiyordum. Allah’ım bilgiye ne kadar açmışım! Eğitimim mimarlık alanında ilerledikçe, ruhum da iman konusunda seviye atlıyordu sanki. Ve Rabbim öğrenmek istedikçe önüme diziyordu bir bir öğrenmem gerekenleri. Sonra kapalı olanları incelerken, onların yaşantısını merak ederken buldum kendimi. Kendi kapalı arkadaşıma sordum sorularımı. Kuran’daki bu ayetin amacı neydi? Neden sadece kadınlar sorumluydu şehvetli bakışlardan?



İlerleyen zamanlarda anlamaya başladım. İlk uyarı ayeti erkeklere inmişti asıl; göz kapaklarına. Gözlerini haramdan sakınsınlar diyordu Rabbimiz. Her iki taraflı tedbir alıyordu aslında. Sonrasında hanımlara başörtüsünü emrediyordu. Çünkü kadının güzelliğini herkesin  görmesine gerek yoktu. Sadece hakkı ve izni olan erişebilirdi. Tıpkı hak edecek olanın cennete erişmesi gibi. 
Kafamda anlam buldu tüm sorguladıklarım. Çünkü iman sorguladıkça güçlenirdi, kulak tıkamak güçsüzlere göreydi. Ve Peyami Safa’nın dediği gibi yargılamak kolaydı; çünkü anlamak için değişmek gerekirdi. Ben de değişim kararı aldım kaçınılmaz olarak. Üniversite arkadaşlarımın ve hocalarımın tepkisinden korkuyordum ilk zaman. Mezun olduktan 5 gün sonra ilk alışverişimle birlikte, elhamdülillah, kapandım. İzole oldum yabancı gözlerden, rahatlığa, özgürlüğe esas o vakit kavuştum. Rabbimin korumasından daha güçlü kalkan ne olabilir ki bu dünyada? 
Elbet hatalarım, yanlışlarım var yine. Kapanınca melek olunmuyor. Ancak o örtüye bile sorumluluğun oluyor senin. ‘Allah’ın ayetini hakkıyla taşıyabilmek’... İşte şimdiki sınavım da bu benim. 



Şu an mimarım, yüksek lisans başvuru sonuçlarımı bekliyorum. 
Örtünün kısıtlamaları ile ilgili sorulara yönelikse şöyle düşünüyorum: Evet belki jimnastik yapamaz örtülü biri, ya da halk plajına gidemez. İnanın düşünebildiğim en uç eylemler bunlar. Dahası sadece mazeret, başarısızlıklarına örtüyü bahane edenler için. Sen yine çalış, çabala kardeşim. Örtün köstekten çok, Rabbinin desteği, kalkanı olur sana. Mümin kadınlar da hem emirlere uyup hem de bilim insanı olabilir. Tez yazabilir, bir buluş yapabilir. Yeter ki önce zihnimizdeki örtülerden sıyrılalım. Allah'ın emrettiği örtüye de ayet gözüyle bakmasını bilerek saygı duyalım. 
Jimnastik ve yüzmeye gelince... ‘İstemez misin Ey Ömer, ahiret bizim, dünya onların olsun.’ sesindeki manidar ifade gibi bizler de kul olarak birkaç zevkten feragat etsek çok mu Allah rızası için? Büyük sevgi büyük ispatlar ister elbet. Cennet bu sebepten ucuz olmasa gerek. İnsan bedellerden çok ödülü görebilmeli. Ne için nelerden vazgeçiyor, matematik hünerini esas bu alanda gösterebilmeli. Çünkü esas bu hesabın sonucu belki de yangın yeri. Laf/söz/kim ne der/ rüzgar değsin/ güneş dokunsun.. Hepsi sinsi birer bahane. Allah razı olsun da bizden, yarattıklarını elbet zamanı gelince serer önümüze... Sağlıcakla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (K.S.)

Boykot'a nereden başlasak?

Bir Kitap: Dokuz Yüz Katlı İnsan