Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (K.S.)

HAYATI

“Bir gün Hızır -aleyhisselâm-, evlerinin kapısına gelerek, hizmetçi kadın vâsıtasıyla muhtereme vâlideyi (Sâmi Efendi’nin annesini) kapıya çağırır. Her ne kadar vâlide hanım;
–Kızım, ne isterse ver! tembihinde bulunsa da ziyaretçi;
–Hayır muhakkak kendisi ile görüşmem lâzım! diye ısrar edince, mecbûren kapının arkasına gizlenerek:
–Buyurun! der. Hızır -aleyhisselâm-:
–Kızım, hâmile olduğunu biliyor musun? Senin vâsıtanla büyük bir insan dünyaya gelecek ve sol eğe kemiği üzerinde büyükçe bir ben bulunacak, uzun müddet İslâm’a hizmet edecek. Bu müddet zarfında haram ve helâle dikkatli ol ve ismini de «Mahmud Sâmi» koy! müjdesini verir ve teberrüken bir gömlek ister. Gömlek getirilinceye kadar ortadan kaybolur.”




Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu, 1892 yılında Adana'da dünyaya gelmiştir. Babası tarihte Ramazanoğulları diye bilinen âileden Müctebâ Bey, annesi ise Ümmügülsüm Hanım'dır. İlk ve orta okul eğitimini memleketi Adana’da tamamlayıp yüksek tahsil(üniversite) için İstanbul’a gelmiştir. Dâru’l-Fünûn (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuştur. Çok başarılı bir talebe olarak, yüzündeki melâhat ve güzellik, davranışlarındaki nezâket ve edep, derslerindeki üstün başarısı ile hocalarının takdirlerine mazhar olmuştur.

Yüksek tahsilini tamamlayıp, memleketi Adana’ya dönmek arzusunda olan Sâmi Efendi -rahmetullahi aleyh-, Bayezid meydanında bir Allah dostuyla karşılaşır. Bu zât Sâmi Efendi’ye, nereli olduğunu, İstanbul’da ne ile meşgul olduğunu sorar. Hazret, yüksek tahsilini tamamladığını ifâde ederek durumunu arz eder. Bu Allah dostu ona:
“–Sizi yeni bir tahsile başlatmama müsâade eder misiniz?” der ve onu Koca Mustafa Paşa semtinde bulunan Kelâmî Dergâhı’na götürür. Yolda sohbet ederken o Allah dostu, Sâmi Efendi’ye der ki:
“–Evlâdım! Senin bu zâhirî tahsilin kâfî değil! Sana, kişiyi iki cihan saâdetine götürecek esas tahsili tavsiye edeyim. Bu yeni başlayacağınız irfan mektebinin ilk dersi kimseyi İNCİTMEMEK’tir; son dersi de aslâ İNCİNMEMEK… Yani Hâlık’ın şefkat nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı kazanarak -ne hâl olursa olsun- hiç kimseye kırılmamak! Affedebilme olgunluğunun zirvesine erebilmek…”
Dergâhın mürşidi olan, zamanın Meclis-i Meşâyıh Reisi Es‘ad Efendi -rahmetullahi aleyh-, genç Sâmi Efendi ile yakînen ilgilenir:
“–Evlâdım! Hastalık nerede ise tedâviye oradan başlamak icâb eder. En mühim uzvumuz kalp’tir… Bu sebeple, zâhirî nâfile ibadetlerden önce kalbimizi ihyâya başlayacağız. Kalp zikrine ehemmiyet vereceğiz!” der ve Sâmi Efendi için yeni bir hayat başlar.

Yeni tahsil hayatı, dergâhın genç bir hizmet eri olması ile devam eder. Bahçe tanzimi, ayakkabıların tertibi, gelen ziyaretçilerin sıraya konulması, onlara yapılan ikramlar, Pîr Hazretleri’ne gelen mektuplara cevaplar, hep bu genç mürîdin uhdesindedir. Dergâhta bulunan kadîm müridler bile ona hayran olurlar. Zira o çok az uyur, akşamları yatakları serer, herkesle beraber yatağına girer, insanlar uyuduktan sonra sessizce kalkar, yeniden abdest alır, seccâdesi üzerinde uzun müddet tesbih, tehlil, zikrullah ve tefekkürle meşgul olurdu.

Sami efendi bu hizmetleri ile hocasının en gözde talebelerinden olur ve hayatının bir kısmının İstanbul’da geçmesine vesile olan şu mektuba mazhar olur;

“Muhterem evlâdım! Arzu ve iştiyâkım sabır ve tahammül çemberini çok fazla zorlamakta olduğundan, kışın şiddetine mukàvemet edemeyen bu ihtiyar pederinizi o güzel sîmânız ile bahtiyar ederseniz çok memnun olurum… Şâh-ı Nakşibend Efendimiz Hazretleri’nin; «Bizim tarîkımız sohbet iledir.» şeklindeki hikmetli sözünü şüphesiz duymuşsunuzdur. Ömrünüzün baharının ter ü tâzeliği ihtiyarlık hazânı ile târumâr olmadan, yüce tarîkatin füyûzât çiçekleriyle rûhunuzu ve kalbinizi kokulayıp güzelleştirmek, bendenizin biricik arzu ve emelidir. Allah sizi muvaffak eylesin…”
            
            Mahmut Sami Ramazanoğlu, hocası Es’ad Erbili Hazretlerinin 1931 yılındaki vefatı ile irşad vazifesini üstlenmiş ve irşad hayatını İstanbul’da sürdürmüştür. Bir yandan geçimini bir şirketin muhasebesini yaparak sürdürürken bir yandan sohbetler ile ilim yaymaya devam etmiştir.


             
          Hayatı boyunca devamlı Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin izlerini takip eden Sami efendi, bu hassâsiyetin bir tezâhürü olarak da son günlerini Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in nurlu beldesinde, O’nun mânevî huzûrunda geçirmiştir. Üstad Hazretleri’nin son günlerini evlâd-ı mânevîsi ve hayru’l-halefi Mûsa Efendi -rahmetullahi aleyh- şöyle anlatır:

“1976 yılının sonbaharı idi. Muhterem Üstad Hazretleri’nin Erenköy’deki devlethânelerine giderek hem ziyaret etmek hem de zamanın gönlümüze bıraktığı keder ve sıkıntıları onun feyizli nazar ve sohbetleri sâyesinde izâle ederek huzura kavuşmak arzusu duymuştum. Güler yüzle huzurlarına kabûl buyurmuşlardı. Hiç ziyaretçi yoktu. Münferid olarak bâzı nasihatlerini müteâkip, kapalı olan odanın kapısına bakarak -kapıya bakmak mahrem işareti idi-:
«–Medîne-i Münevvere’ye hicret göründü, bir daha dönmemek şartıyla! Yalnız aramızda kalsın, kimse duymasın!» buyurdular.

Aradan 1,5 yıl kadar bir vakit geçmişti ki hicret vasıl oldu. Hicretten ötürü mütessir olan sohbet ehli ve hazretin sevenleri «Yemen’deki yanımda, yanımdaki Yemen’de!» sözü ile tesellî olabiliyorlardı. Bir kez dahi şikayetçi olmadıkları bir rahatsızlık döneminin ardından «Sen Rabbinden, Rabbin de senden râzı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına katıl! Ve cennetime gir!» (el-Fecr, 28-30) âyet-i kerîmelerine imtisâlen, 12 Şubat 1984 sabaha karşı saat dört buçukta, «Allah Allah» kelime-i tayyibesini zikrederek fânî dünyadan ebediyet âlemine intikal etmiştir. Cenâze namazları Mescidi Nebevî’de edâ edildikten sonra, Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu has evlâdı, Türbe-i Saâdet önünden geçirilerek büyük bir sessizlik içinde güzîde, sâlih bir topluluğun elleri üzerinde, ileriden beri cân u gönülden arzu ettikleri Cennet-i Bakî’de Osman Zinnûreyn ve Ebû Saîd  el-Hudrî -radıyallahu anh- Hazretleri’nin kurbundaki mukaddes toprağa defnedildiler.


ŞAHSİYETİ VE AHLAKI

v O kadar halîm-selîm, yumuşak huylu ve melek sıfatlı bir Hak dostu idi ki kendisini yakînen tanıyanlar; “Melek Sâmi Efendi” derlerdi.

v Çok az yer, içerdi. Sohbetlerinde sıkça az yemenin faziletinden çok yemenin zararlarından bahseder bunu âyet, hadis ve hikmetli sözlerle anlatırdı. Kendisi sünnet üzere günde iki öğünden fazla yemezdi. Yediği zaman da yarım dilim ekmek ve birkaç lokma ile yetinirdi.

v Az uyurlardı Seher vaktini ihyâ etmek en büyük zevkleriydi. Evinde misafir kalanlar veya kendileriyle bir yolculuğa çıkanlar, gecenin hangi saatinde kalksalar onu ayakta bulurlardı. Hatta onun anlayışına göre yatıp uyumanın adı bile istirahattı.

v O hiçbir zaman ayak ayak üstüne atarak, ayak uzatarak veya bağdaş kurarak oturmamıştır. Daima dizüstü oturmayı tercih etmiştir.

v Kul hakkına çok riâyet ederdi. Tren bileti alacağı zaman, insanlar sırada beklemesin diye önceden bozuk para hazırlar, gişede para bozdurmak için zaman kaybetmezdi.

v Sadaka vereceği parayı da güzelce bir zarfa koyar, büyük bir nezâketle ve teşekkür edâsıyla takdim ederdi.

v Helâl lokma hususunda şöyle buyururdu:
   “Kulun duâsına icâbet olunması için ilk şart; helâl lokma ile gönül âlemini ıslâh eylemek, son şart ise ihlâs ve huzûr-i kalptir. Yani Cenâb-ı Hakk’a lâyıkıyla yönelmektir."

vBir incelik anıtı, bir nezaket abidesiydi. Kendisini ziyaret eden bütün sevenlerini karşılamak için ayağa kalkardı. Hastayken bile.

  v En koyu zulüm devresinde bile sünnete titizlikle ittiba edileceğini tüm dünyaya göstermişti. Politik tartışmaların, gündelik siyasetin çok uzağındaydı. İşi belli, yolu belli, yordamı belliydi.

  v Torunu yaşındakilere bile hitap ederken 'efendi' yahut 'bey' gibi sıfatları isimlerine ekleyerek kurardı cümlelerini. Böylesine nazik, böylesine hürmetkârdı.

v Nefis terbiye ve tezkiyesinden başkaca bir şey nasihat etmezdi. Hemen her sohbetinde 'kalb-i selim'den söz ederdi ki kendi şerhiyle 'incinmemek ve incitmemek' diye açardı bunu.

v Şöhretten ve aşırı hürmetten çok rahatsız olurlardı.
           

HATIRALARI
  • Sami Efendi'nin peygamberi taklit konusundaki titizliğine dair pek çok anlatı mevcut elbette. Yeridir diye birini analım: "Çalıştığı kurumda telefonlara bakar Sami Efendi. Bir keresinde patron da odadayken telefon çalar. Açar telefonu, o esnada patron "Ben yokum! Aman ha benim olmadığımı söyle" anlamında kafasıyla işaret yapar. Sami Efendi, telefonu kapatmaz bile, ahizeyi o haliyle masaya bırakır. Kâtip kolluklarını çıkarır ve ceketini giyer... "Yalanın olduğu bir yerden bize hayır gelmez, eyvallah bana müsaade" der. Ve çeker gider.
       “Hayat Boyu Unutamayacağım Ders”
  • Çalışkan bir talebe olmama rağmen orta 3. sınıfta Tabiat Bilgisi dersimizde bir sıkıntı var. Gönlüme geldi, böyle bir sultanın torunuyum tabiat bilgisi kitabını götüreyim eğer mübarek bir yeri açarsa, sınavda o çıkacaktır, oraya çalışır bu işi hallederim.Hatta bende şöyle bir iman ve teslimiyet vardı: Biliyorsunuz kitapta çeşitli hayvanlar da anlatılıyor. Diyelim Efendimiz arının anlatıldığı bölümü açtı, imtihanda da karıncayla ilgili bölüm çıktı, ben arıyı yazdım hoca sınav kağıdını okurken karınca olarak okur. Diyorum ki; yeter ki bana bir bölüm açsın, işaret etsin. Bir müsait zamanda yanına çekinerek girdim. Ezilip, büzülerek “Efendim bir hafta sonra Tabiat Bilgisi imtihanımız var bilmiyorum bir işaret buyurur musunuz?” diyebildim. Kolay değil o tevazuun yanında acaip bir manevi heybet vardı. Mübarek gülerek karşıladılar, ellerini besmeleyle kitabın içine bir yere soktular. Ben sevincimden uçuyorum bu iş bitti diye. İşi ihtimale bırakmayayım diye ben de kitabın öbür tarafından işaretlediği yere elimi soktum. “Ben dua edeyim, ama çalışalım” buyurdular. Tabi benim aklım işaret ettiği bölümde. Hemen hole koştum heyecanla işaretlenen yeri açtım ki ter, tepemden indi, çünkü açtığı yer fihristti. Bu bana hayatım boyunca unutamayacağım acaip bir ders olmuştur.
          Kardeşi Ferit Bey’in Ölüm Haberi Yanlış Çıkınca…
  • Kardeşi rahmetli Ferit Bey amcamız vardı . Bir şekilde babama Ferit Bey amcanın vefat ettiği haberi ulaştırılıyor. Babam da münasip bir lisanla Mahmut Sami Efendimize arzediyor. Efendimiz: “El hükmü lillah, hayırdır inşaallah” diyorlar. Kısa bir süre sonra babamı tekrar arıyorlar: “Ömer abi bir yanlışlık olmuş özür dileriz vefat eden başka bir Ferit beymiş” diyorlar. Babacığım tekrar huzura çıkıyor durumu arzediyor. Efendimizin tepkisi yine aynı “Elhükmü lillah, hayırdır inşaallah.” Babacığım sohbetlerde bu olayı “Her iki karşılama arasında en ufak bir fark göremedim” diye ağlayarak anlatırlardı.

NASİHATLERİ VE HİKMETLİ SÖZLERİ

1)Mü’minler bir köke, bir asla bağlıdırlar ki, o da ebedi hayâtı tahakkuk ettiren imandır.

2)Mü’minlerin haklarını korumak ve menfaatlerini gözetmekteki Allah teâlâdan korkarak, din kardeşliğinizi yapın! Kardeşlik olan yerde şefkat vardır.
3)Bizim yolumuzda teslimiyet gereklidir. Teslim olan ilmin en yüksek mertebelerine vâsıl olur.
4)Âlimin teslimiyeti güç, irşadı kolaydır. Câhilin teslimiyeti kolay, irşadı güçtür.
5)Cenâb-ı Allah’ı lâyıkıyla bilmeyenler, Allah teâlâdan korkmazlar. Halbuki Allah teâlâdan lâyıkıyla korkmak lazımdır.
6)Muvâlât-ı evliya (Allah dostlarına muhabbet) ve muâdât-ı âdâ (Allah teâlânın düşmanlarına düşmanlık) efdal-i tâattır. (İtaatlerin en üstünüdür)
7)Eğer mukadder olan musibet ise ondan kaçmakla kurtulunmaz. O yazılmışsa kaçanlara da oturanlara da isâbet eder. Böylece i’tikad etmeli, kalbe böyle kuvvet ve metanet vermek gerekir.
8)Dünya muhabbeti günâhların pîridir. (Dünya sevgisi bütün günâhların başıdır.
9)"En büyük keramet Cenab-ı Hakkı görürcesine ubudiyet vazifemizi kemaliyle ifa edebilmektir."
10)"İncinmemek incitmemekten daha zordur."
11)Sohbetlerinde nefs düşmanının insana kurduğu tuzaklardan bahseden ve ihsana nefislerinin tehlikesinden korunabilmek için şunları tavsiye buyururlardı:
1-Açlık ve az yemek, oruca devam,
2-Az uyumak ve teheccüde devam,
3-Huşû ile ibadet, mânâsını düşünerek Kur'an okumak,
4-Zikr-i daim içinde bulunmak,
5-Salih ve sadıklarla beraber olmak.

ESERLERİ
1.    Fatiha Suresinin Tefsiri
2.    Bakara Suresinin Tefsiri
3.    Yunus ve Hûd Sûreleri Tefsîri
4.    Bedir Gazvesi ve Sûre-i Enfâl Tefsîri
5.    Uhud Gazvesi
6.    Tebük Seferi
7.    Hazreti İbrahim (a.s.)
8.    Hazreti Yûsuf (a.s.)
9.    Hazreti Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.)
10.  Hazreti Ömer (r.a.)
11.  Hazreti Osmân ve Hazreti Alî (r.anhümâ)
12.  Hazreti Hâlid b. Velîd (r.a.)
13.  Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)
14.  Musâhabe (1-6)
15.  Mükerrem İnsan
16.  Duâlar ve Zikirler


O büyük Allah dostu, uzun hayatı boyunca kendini İslâmiyete vakfetmiş, büyük fedakârlıklarla, mâneviyâta susamış olan gönülleri tenvîr etmiştir…”Bütün hayatı boyunca Âlemlere Rahmet olan Sevgili Peygamberimiz’in izinde yürüyen bu Allah dostunun, kabri de Efendimiz’in tam ayak ucu tarafına nasîb olmuştur…

O çok az konuşan muhterem zatın bir iki kelamını kendi sesinden duymak isteyenler için;

Cenâb-ı Hak cümlemizi şefâatlerine nâil eylesin! Âmîn! El-Fatiha...

Kaynakça:

- http://www.yeniakit.com.tr/haber/ramazanoglu-mahmud-sami-efendi-kimdir-51896.html
- http://www.islamveihsan.com/mahmud-sami-ramazanoglu-kimdir.html
- http://www.ramazanoglumahmudsamiks.com/NewsDetails.aspx?ng=anasayfa&nid=1
- Altın Silsile - Osman Nuri Topbaş
- Cins Dergi - 7.sayı 

Yorumlar

  1. Musahabe 1 PDF indir – Epub Oku – Ücretsiz Mobil Download
    ERKAM YAYINLARI tarafından yayınlanan Musahabe 1 kitabını okumak ister misiniz? Sizlere Musahabe 1 pdf indirme linki ve detaylarını vermeye çalıştık. Mahmud Sami Ramazanoğlu imzası taşıyan esere ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz. Kültür kategorisinde kendisine yer bulan Musahabe 1 kitabı okumak için harika! Sizlere öncelikle pdf bağlantısını ve ardından da eser özelliklerini vermeye çalıştık. ★★★ Musahabe 1 PDF
    https://www.pdfindiroku.xyz/musahabe-1-pdf-indir-epub-oku-ucretsiz-mobil-download/

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Boykot'a nereden başlasak?

Bir Kitap: Dokuz Yüz Katlı İnsan