Bir Film: Bal

Karine TOBB ETÜ ekibi olarak geçtiğimiz günlerde Semih Kaplanoğlu'nun Bal filmini izledik. Aslında neden üçlemenin son filminden başladığımız hakkında bir fikrimiz yok😄. Fakat, bu film sanıyoruz ki hepimize çok iyi geldi.

Biraz filmden bahsederek başlayalım. Bal filmi, 60. Berlin Uluslararası Film Festivali'nde ilk kez gösterime sunulmuş, orada En İyi Film - Altın Ayı Ödülü ve Ekümenik Juri Ödülü'nü aldıktan sonra, ödüllerine ödül katmış, 83. Akademi ödüllerine Türkiye'den En İyi Yabancı Dilde Film kategorisinde Oscar aday adayı olmuştur.
Film bir üçlemenin sonuncu filmi: Yumurta, Süt, Bal. Üçlemenin ismi size bir şeyler çağrıştırdıysa ve bu üç filmi izlemediyseniz, hemen izleyin deriz. Çünkü Kaplanoğlu'nun bize anlatmak istediği, daha doğrusu hatırlatmak istediği şeyler var filmlerinde.

Çok aşina olduğumuz Erdal Beşikçioğlu ve Tülin Özen, Yusuf karakterinin babası Yakub ve annesi Zehra rolünde... Küçük Yusuf'u ise Bora Altaş oynuyor. İsimlerden de fark ettiğiniz gibi Hz.Yusuf (as) ve Hz. Yakub (as)'a atıflar mevcut filmde. Küçük bir çocuğun korkuları, kıskançlıkları, sevgisi ve dünyayla başa çıkışını oldukça güzel bir şekilde aktarmış Kaplanoğlu. Bunun yanında bir annenin, çocuğuna korkusunu ve endişesini yansıtmamaya çalışırken bir eş olarak içinde yaşadığı fırtınalı hisleri, bir babanın geçim kaygısını, Karadeniz'in yaşantısını, her birini özelde ve bir bütün olarak o kadar başarılı işlemiş ki yönetmen, her ne kadar diğer sanat filmlerinde olduğu gibi sessizlik ve ufak çaplı olayların arasında bulsanız da kendinizi, etkilenmeden kalkamıyorsunuz karşısından. Bundaki bir sebep belki sükunetin filmdeki yeri ve önemi. Bal filmini diğer sessiz sakin sanat filmlerinden ayıran şey belki içindeki minik sihirli dokunuşlar, filme yerleştirilmiş İslami ögeler: Namaz, rüya, ölüm, ölüme karşı tepkiler, peygamber kıssaları... Bu olay eğer bunlar olmadan işlenmiş olsa belki seyircisine bu denli işlemezdi diye düşündürtüyor insana.


Arkadaşlarımızın kendi cümleleriyle, filmin onlarda bıraktıklarına değinelim istedik. Çünkü her insan bir âlem, herkesin hissettikleri, anladıkları bambaşka oluyor...

"Başrolümüz Yusuf, babası ise Yakub. Bir rüya ile başlıyor film. Ve bir rüya ile bitiyor. Küçük Yusuf'u babası "rüyanı anlatma" diye uyarıyor. Zira sözler, dudaktan çıktıktan sonra can bulur. Bu sahneler Hz. Yusuf'un kıssasını hatırlatıyor. Karadeniz'in ve Yusuf'un öyküsü birbirini çok güzel tamamlıyor. Karadeniz'in ormanları, tepeleri, kovanları, kadınları, erkekleri ve çocukları..."

"Normalde izlediğimiz filmlerde daha çok kendi algımıza bırakılmış sanki baş kahraman bizmişçesine bir hisse kapılıyordum. Bu filmdeki hisim her karakterin dış dünyayı kendi görüşüyle algılıyor. 
Olaya bir anne, bir eş, bir çocuk, bir baba gibi bakıyorsun belki senin hiç de düşünmediğin pencerelerini orada görmüş oluyorsun."

"Kısa ve etkileyici bir filmdi Bal. Filmden arta kalan benim için ufak tefek bir kaç nasihat oldu. Filmin ana kahramanı Yusuf gibi ben de gerçekleşmesinden korktuğum için dile getirmediğim şeyler olduğunu fark ettim. Sanki ben onları dillendirmesem korktuğum şeyler hiç beni bulamayacak gibi. Bu filmi izlemek maksadıyla toplandığımız grup aynı zamanda beraberce Allah'tan, Rasulullah'tan bahsetmek için toplandığımız insanlar olunca benim düşüncelerim de oraya yöneldi. Bildiğim ancak çeşitli sebeplerle dile getirip harekete geçemediğim görevlerimi düşündüm bir an. Çok olur benim girdiğim ortamlarda ahiretten söz açılınca, konu hesap gününe gelince "kapatalım bu konuyu, ben ürperiyorum, korkuyorum, psikolojim bozuluyor" gibi cümleler duyduğum.  Acaba dile getirilmeyince sorumluluklar ortadan kalkıyor mu?  Borcu olan bir insan alacaklısını gördüğünde yolunu değiştirince yalnızca o günlük kurtulmuş olur borcundan ama eninde sonunda o borcu ödeyecektir paşa paşa. Biz de Allah'a olan borcumuzu eninde sonunda ödeyeceksek o tahsilat yeri neden dünya olmasın?"

"Genellikle izlediğimiz filmlerin özellikleri sık konuşmaların olduğu heyecanlı olayların yaşanması şeklindedir. Ama bu filmi izlerken hayatın sükun etmiş halini gördüm. Bunu diğer filmlerde değil de bu filmde hissetmeme gelirsem bunun nedeni Yusuf'un sükunetindendi belki de. Sanki hayata zamanın dışından bakıyor gibiydim ve bu durum beni Yusuf'a daha çok yaklaştırdı. Kelimelerle değil de hareketleri ve tavrıyla kalbime dokundu. Belki de bu yüzden bu kadar çok kalbimde hissettim yaşadıklarını. İman da böyledir ya, dilden kalbe gitmedikçe yani onu gönlüne ,duruşuna, tavrına yansıtmadıkça kelimelerden öteye geçemez gerçek olmaz, ruhunla buluşmaz. Bende filmi izlerken sanki Yusuf'muşum gibi hissetim, kalbime girdi ve orada bir iz bıraktı. Ve tabii ki Karadeniz'i, kültürünü ve doğasını çok güzel aktarmışlar."

"Ne yalan söyleyeyim, sanat filmlerinden oldum olası hoşlanmadım. Ağır işleyen bir olay örgüsü, sessiz sahneler, konuşmayan bakışan insanlar... Fakat Bal, ön yargılarımı kırmama sebep olan bir film oldu. Hiç sıkılmadım dersem yalan söylemiş olurum, bir ara gerçekten uykum bile geldi. Fakat soğuk İskandinav ülkelerinin insanlarıyla çekilen filmlerden çok çok farklı bir şey vardı karşımda. Küçük bir aile, anne, baba ve çocuk. Okumayı öğrenen bir çocuk. Oku kelimesiyle başlayan bir film olması bile benim için yeterince farklı bir şeydi. Genelde rüya ve Hz. Yusuf teması filmde çok ağır basıyor ama ben okuma kısmında takılı kaldım. Beni en çok o kısımlar etkiledi. Yalnızken ve babasıylayken şakıyan Yusuf'un, sınıfta, annesinin yanında ağzını bıçak açmıyor. Her gün babasına takvim yapraklarını okurkenki vakarlı duruşu, sınıfta bambaşka bir hal alıyor, kendisinden daha kötü okuyan çocuklar kurdelelerini teker teker alırken, Yusuf kurdelesini acı bir günde, asıl öğretmenini kaybettiği günde göğsünde buluyor. Bir çocuğun dünyayı okuma çabasını da görüyorsunuz filmde fikrimce. Babasının hareketlerini okumaya, anlamaya çalışması, onu arkadaşından kıskanması, arıları ve babasının işlerini büyük bir dikkatle takip etmesi, ona yol gösteren yırtıcı(!) kuşlarını... Yusuf'un sadece harfleri ve kelimeleri değil, bence hayatı da okumayı öğrenme macerasını anlatıyor film." 

"Akıcı bir filmdi izlerken bol bol düşündürdü, fakat filmin sonunda ana düşünceyi veren bir sahne ya da en azından bir cümle olmasını beklemiştim, taşlar yerine tam oturmadı."

Bir başka güzel filmde görüşmek üzere, 
Esselam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (K.S.)

Boykot'a nereden başlasak?

Bir Kitap: Dokuz Yüz Katlı İnsan