Bir Kitap: "Bir Ruh Macerası"
DÖNÜŞMEK…
“Hayatımın
ilk yarısı bir korku filmi gibi geçti… Varoluşuna
sahih neden bulamayan insan; bilsin yahut bilmesin korku, endişe ve vehim
içindedir. Ben bu marazî hâli, bir imtihandan geçiyor gibi ve en ağır
derecelerde yaşadım… Şimdi şu eski koltuklarda oturuyorum ve gücümün yettiğince
tefekkür ediyorum... Herkes geleceğe doğru hayal kurar; bense geçmişe doğru…
Bir bahçeye yolculuk yapıyorum…”
Ayşe
Şasa’nın kendi hayatını, “ruh macerası”nı, dönüşümü anlattığı kitabı bir
solukta bitiriyor ve uzunca bir süre öylece düşünekalıyorum: “Peki benim, hayatım diye sahiplendiğim şey, bir
başkasına sunmaya değer mi, bir başkasının kalbine değebilir mi? Hayır..
İşte
bu nedenle, kalbe değen birinin hayatını daha çok kişiye duyuralım niyetiyle…
Zengin,
soylu, köklü hatta sosyetik bir ailenin en büyük kızı Ayşe Şasa…Hani şu
hepimizin “ayy” diye imreneceği cinsten(!). Eski Türk filmlerinde gördüğümüz
“ecnebi dadı”larla büyümüş; büyürken hep yara almış, saracak birini bulamadan
hep kanatanına rastlamış…Okurken bu kadar acıyı tek bir insan çekmiş olamaz
diyorsunuz, inanamıyorsunuz. Hele ki psikoloji bilgisine sahip biri olarak
çocukluk dönemi travmalarını okumak, o acıdan oldukça büyük bir parçayı kendi
içine almak demek…Kaç defa sayfayı, gözlerimi kapadım anlattığı dehşetli anları
okurken…
“Annem ve babam hep gezmedeydiler,
gece gündüz geziyorlardı, başka bir muhitte, başka şeylerle meşgul kişilerdi. Bu
şekilde yetiştirilmenin çocuklarda ilerde, hipokondria denilen ve vehimlerle
beslenen “hastalık hastalığı”na yol açacağını sonradan öğrendim.”
Kitabı
okurken bir yandan tüm hissi depolarınız doluyor acı, üzüntü, şaşkınlıkla… Bir
yandan da sanki bir macera kitabı okurmuşçasına merak sarıyor. Anlatılanlar çok
ağır fakat Ayşe Şasa öyle bir “hal”e ermiş; öyle geçmiş ki bu hissiyatlardan, o
ağırlığın altında ezilip kenara bırakmıyorsunuz kitabı… “Acaba bu acıdan nasıl
bir umut yolu çizmiş kendine?” nin sorusunu arıyor ve mutlaka her acının bağlandığı
ve onarıldığı bir kanal buluyorsunuz.
İlkokul
başarısızlıkla, yatılı okul yılları ise “başarılı fakat iç yalnızlığı ile”
bitiyor. En buhranlı yıllarım diye
tanımlıyor, Ayşe Şasa ve diyor ki “Ergenlik yılları insanın varlığını
sorguladığı en önemli dönem…” Bu süreç buhranlı olunca tutunulan “varlık
sebepleri” zamanla bir bir elinden kayıyor Şasa’nın…
Büyüdükçe
“aileye inat” yaşantılar, inanışlar başlıyor… Sosyetenin zengin kızı sosyalist
akımı benimsiyor. Para kazanmak istiyor. Çevresindekilerin etkisi ile
sinemaya, senaristliğe özeniyor. Ardından evlilik…Her biri ayrı çukur.
Sinema
ile ilgilenen arkadaşı Atilla Tokatlı ile evlilik kararını bakın nasıl
alıyor:
“Ben Atilla’yı inançlarından dolayı
ilginç buluyorum. Ben, problemli, sorunlu bir insanım. Büyük bir eziklik
içindeyim. Ailem tarafından zamanında itilip kakıldığım bir ezikliğim var. Atilla
da toplumda itilip kakılan bir tip…Müthiş bir özdeşlik kuruyorum.”
Evlilik
hayatı uyumsuzluk ve maddi darlıklarla boğulmaya başlıyor. Ne aileden yardım
var ne eş dosttan..Biten evliliğin ardından tekrar o eve dönüş ve yeniden
Yeşilçam’da para kazanma çabaları…Psikolojik rahatsızlıklarının, nöbetlerinin arttığı,
danışmanından tam verim sağlayamadığı, içindeki boşluğu hiçbir şekilde
dolduramadığı zamanlar.. Öyle dar
geçitlerden geçiyor ki, sürekli bir kurtarıcı arayışında..Bu arayışın
beraberinde Atıf Yılmaz ile ikinci ve nispeten mutlu bir evlilik hayatı
başlıyor. Fakat bu evlilik de uzun soluklu olmuyor…
Kitapta
Ayşe Şasa’ya ait fotoğraflar yer alıyor. Çocukluğu, mürebbiyeleri, gençliği,
Yeşilçam zamanları, son zamanları…“Hayatımın ilk yarısı” diye bahsettiği acılı,
kasvetli kısım nerede bitiyor ve yeni hayat “ne ile” başlıyor diye kitap
boyunca merak ediyor insan. Özellikle son zamanlarındaki halinin dinginliğini,
huzurunu, kabullenmişliğini gördükçe…Bir insanı ne bu kadar dönüştürebilir?
İşte
bunun cevabını Şasa’dan duymalısınız. Her bir cümlesindeki heyecanı kitabı
okurken hissetmelisiniz. Onun hayatını değiştiren insanlardan, kitaplardan
ve düşüncelerden etkilenişini… Öyle bir etkileniş ki dalga dalga bize de
yayılıyor. O heyecandan bir parçayı daha tattırıp gerisini size bırakalım…
“Hiç farkında olmadan bir şenlik
başlıyor hayatta; bir ihtişam, bir derinlik… Müthiş bir letafet ve neşe
başlıyor. Bu hal hayatımın bütün kompartımanlarına siniyor. Ne olduğunu fark
edemiyorsunuz önce… Ama sonra bunun bir mucizenin gerçekleşmesi olduğunu anlıyorsunuz."
Ve
mucizeler bir kez başladığında bitmek bilmez!
Yorumlar
Yorum Gönder