ÖTEKİ
Bana ötekini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim klişesinin modern yorumu bu olsa gerek. Zamanın dostluk,arkadaşlık, ilişkilerinin menfaat birlikteliklerine (karşılıklı tatmin duygusuna dayanan tüketim kardeşliğine) evrilmesinden mütevellit,belki de hümanist düşüncenin gönüllerimize kadar işlediğinin bir göstergesi olarak ara sıra içimize doğan o "tüm insanlığı kucaklama,kainatı kurtarma" isteği bizi nereye götürür? Gönül gerçekten de Yunus Emre'nin dediği gibi herkesi sevebilir,"Yaradılan herşeyi hoş görebilir" mi?
Eşyanın hakikatine ermişse evet,değilse hayır.
Eşyayı 'kendiliğinden' ötürü sevmeyi dahi beceremiyorken, hangi hakikatten bahsediyoruz, hangimizde bu yükü taşıtabilecek yürek var?
Sevgi yüktür.Bir insanı gönlünde taşımak,orada tutabilmek için sabır gerekir,merhamet gerekir,şefkat gerekir.Gün olur kan gerekir,can gerekir.Öylesine bir insanı sevemeyiz.Önümüze çıkan herşeyi sevmeye kalkarsak koca koca sevdaların altında ezilmeye başlarız.
Ne diyor Zarifoğlu" Sevmek de yorulur." Gönül yorulur sevmekten. Kimi sevdiğini bilmeyen,kime tutulduğunu fark edemeyen gönül daha çok yorulur. Bir de üstüne sevgi 'vermek' ister.İçimizde yer edinmiş tüm sevgiler bizden bir şeyler götürür.Kime hangi parçamızı dağıtıyoruz,hangi hissiyatımızı kimle paylaşıyoruz?
Her şeyi sevelim derken ötekimizi kaybettik.'Biz' değerliydi önceden.Biz kimiz bilmiyoruz artık. Herkes biz oldu herkes bizden oldu.
"... bizden değildir." hadis-i şerifleri zihnimizde nasıl bir biz kavramı şekillendiriyor, kimi içeri alıp kimi dışarıda bırakıyor düşünüyor muyuz hiç?
Sahip olduğumuz ötekiler bizi ayakta tutar, ötekimiz ne kadar sağlamsa o kadar şahsiyet sahibi oluruz.Şimdi salıncak gibi kalplerimiz,kuş gibi düşüncelerimiz var. Esen her rüzgar,vuran her dalga yeni kimliklerin içine sokup çıkarıyor bizi.

Şimdi duralım ve soralım kendimize; bir ötekiye sahip olmak mücadele etmeyi gerektiriyordu ve mücadele etmekten korktuk, zaten buna dermanımızda yoktu çok yoğunduk,yorgunduk? Ya da kendimizi yeterince ciddiye almamıştık,ne de olsa öylesine yaşıyor öylesine ölüyorduk?
Artık bizi biz yapan kimliklerimizi tanıma,sınırlarımızı çizme vakti.Sınır çizmek,sınıra diken ekmek değildir elbette,hayatta bir yer edinmek için harekete geçmektir.
Velhasılı kelam şimdiye kadar mahalle baskısı,toplum yargısı,ona buna şirin görünme çabası yüzünden söyleyemediğimiz tüm ötekilerimize haykıralım ve 'biz' olmanın huzuruna erelim hep birlikte ' aman kardeşim sen şöyle biraz öte dur'.
Selametle.
Ne diyor Zarifoğlu" Sevmek de yorulur." Gönül yorulur sevmekten. Kimi sevdiğini bilmeyen,kime tutulduğunu fark edemeyen gönül daha çok yorulur. Bir de üstüne sevgi 'vermek' ister.İçimizde yer edinmiş tüm sevgiler bizden bir şeyler götürür.Kime hangi parçamızı dağıtıyoruz,hangi hissiyatımızı kimle paylaşıyoruz?
Her şeyi sevelim derken ötekimizi kaybettik.'Biz' değerliydi önceden.Biz kimiz bilmiyoruz artık. Herkes biz oldu herkes bizden oldu.
"... bizden değildir." hadis-i şerifleri zihnimizde nasıl bir biz kavramı şekillendiriyor, kimi içeri alıp kimi dışarıda bırakıyor düşünüyor muyuz hiç?
Sahip olduğumuz ötekiler bizi ayakta tutar, ötekimiz ne kadar sağlamsa o kadar şahsiyet sahibi oluruz.Şimdi salıncak gibi kalplerimiz,kuş gibi düşüncelerimiz var. Esen her rüzgar,vuran her dalga yeni kimliklerin içine sokup çıkarıyor bizi.

Şimdi duralım ve soralım kendimize; bir ötekiye sahip olmak mücadele etmeyi gerektiriyordu ve mücadele etmekten korktuk, zaten buna dermanımızda yoktu çok yoğunduk,yorgunduk? Ya da kendimizi yeterince ciddiye almamıştık,ne de olsa öylesine yaşıyor öylesine ölüyorduk?
Artık bizi biz yapan kimliklerimizi tanıma,sınırlarımızı çizme vakti.Sınır çizmek,sınıra diken ekmek değildir elbette,hayatta bir yer edinmek için harekete geçmektir.
Velhasılı kelam şimdiye kadar mahalle baskısı,toplum yargısı,ona buna şirin görünme çabası yüzünden söyleyemediğimiz tüm ötekilerimize haykıralım ve 'biz' olmanın huzuruna erelim hep birlikte ' aman kardeşim sen şöyle biraz öte dur'.
Selametle.
Yorumlar
Yorum Gönder