Bir Film: Altın ve Bakır
Bazı filmler öyle doğru zamanda gelir ki,
etkisinden çıkmak kolay olmaz. Bu sadece zamanlamanın etkisi değildir elbette
ki; film sonunda size kattıklarıyla önemli bir yere oturur hayatınızda. Karine
Kültür Sanat Köşesi olarak film önerilerimizde hayata bakış açımızda farklı bir
pencere açabilecek, kimi zaman düşündürecek kimi zamansa insanın içini
rahatlatacak filmler seçmeye çalışıyoruz. Fakat bazı filmler vardır ki üzerine
söyleyecek çok şey bırakır. İki hafta öncesinin film önerisi olan Altın ve Bakır
da böyle bir filmdi bizler için.
Seyyid Rıza, iki çocuk babası bir ilim
öğrencisidir. Eşi Zehra Sadat ve çocuklarıyla Tahran'a taşınırlar. Böylece
Seyyid Rıza burada ilim eğitimini tamamlamak için ahlak derslerini alacaktır.
Ancak işler pek beklenildiği gibi gitmez ve Seyyid Rıza, eşinin MS hastası
olduğunu öğrenmesiyle büyük bir kargaşanın içine düşer. Bir yanda eşinin
ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye çalışırken bir yandan da çocuklarına hem annelik hem
de babalık yapmak zorunda kalır. Tüm bu koşturmanın arasında yeri gelir
günlerce ders kitaplarının yüzünü bile açamaz, yeri gelir kucağında çocuğuyla
kapı eşiklerinde dersleri takip etmeye çalışır. O, Tahran'a ilim öğrenmek için
gelmişken yaşadıkları sayesinde derslerini bire bir ruhuna işleyecektir. Öyle
ki, yaşadıklarıyla bazen kitaplarda dahi bulamayacaklarımızın ilmine erişecektir.
Nasıl mı? Elbette sabrın eşlik etmesi gereken zorlu bir yolculuk bu. Öyleyse
gelin biz de, her sahnesinde ayrı bir inceliğe yer verilmiş bu filmde biraz
daha ayrıntılara girelim.
Seyid ve ailesi yeni evlerine taşınırlar ve
Seyid kitaplarını yerleştirir. Bu esnada Zehra da hem kızını okula hazırlamak
için koşturur hem de küçük çocuğun altını değiştirmekle uğraşır. Bir ara abdest
almak için yerinden kalkan Seyyid'e yemeğin altını kapatmasını söyler. Aklında
derslerinden başka hiçbir şey olmayan Seyid eşini duymaz bile ve ancak namazı
bitirdikten sonra "ben abdest almaya giderken benden ne istemiştin"
diye sorar. Öyle ki bazen Allah'ın rızasını kazanmak için aklımız türlü şeyle
dolarken hayatın içindeki ufak noktalardaki 'rıza'ları unutuyoruz. Ancak
burada, yeni derslerinin hevesiyle Seyid'in bu masum dikkatsizliğine eşi
Zehra'nın tepkisi ise ayrı bir incelik; olayı büyütmüyor ve önemli değildi
diyerek kapatıyor. İleride tüm bu işlerin Seyid'e kalacağından habersiz, gücü
yettiğince ailesine hizmet etmekten memnun bir eş Zehra.
Hastalanıp da hastaneye düştüğü zaman,
adeta çocuksu bir inatla evine ve çocuklarına gitmek istemesi de onun ruh
halinin bir yansıması. Özellikle doktorun ve öğrencilerin Zehra'nın başına
gelip hastalığı ile ilgili konuştukları sahnede, Zehra duydukları karşısında
Seyyid ile göz göze geliyor ve hastalığın utancı ile örtünün altına saklanıyor.
Doktorların onu sadece hastalığı üzerinden değerlendirmesi, belirtileri
farkedememiş olmaları nedeniyle suçlamaları, daha hastalığın şokunu atlatamadan
Zehra'yı bir de büyük bir suçluluk ve utanç içine düşürüyor.
Zehra'nın hastanede olduğu süre içerisinde
Seyyid bir keresinde küçük çocukları Emir Ali'yi bırakacak bir yer bulamadığı
için derse onunla gitmek zorunda kalıyor. Medresede kime denk gelse kucağında
çocuk olmasına ya şaşırıyor ya iğneleyici sözler söylüyor. Derse girmeye utanan
Seyyid de, kapı eşiğinde oturup dersi takip etmeye çalışıyor. Bu sırada içeride
hocanın söyledikleri filmin en can alıcı repliklerinden biri:
"Sanmayın ki önce bilgi biriktirip
sonra amel etmeliyiz. Eğer ağır olursanız artık yürüyemezsiniz. Ama eğer
kalbinizi Allah'ın kelamına verirseniz, yolunuzu nasıl aydınlattığını
anlarsınız. Bir çocuk damdan düşüyormuş kimsenin elinden bir şey gelmemiş.
Köyden, sıradan bir yaşlı adam yüzünü semaya çevirip şöyle demiş 'Allah'ım, onu
kurtar.' Çocuk havada durmuş.İnsanlar etrafını sarıp sormuşlar: 'Kimsin sen? Bu
mucize de nedir?' Yaşlı adam şaşırmış ve demiş 'Bu normal değil mi? Allah bana
ne buyursa ben evet dedim. Ben de Allah'tan ne istersem bana hayır demiyor.'
Sıradan köylü biriymiş, Ne felsefe okumuş, ne ezoterizm bilgisi var ne de aşırı
riyazet ehli biri. O sadece bildiği şeylere göre samimi şekilde amel
etmişti. İlim üstüne ilim biriktirmek, karanlık üstüne karanlık... Amel
olmadıkça ne fayda? Daha fazla biriktirmek yerine daha fazla amel edin."
Bu sözler filmin temelindeki mesajlardan
biri. Seyyid ki ilmini arttırmak için samimiyetle ve hevesle Tahran'a gelmiş.
Ancak Allah-u Teala'nın hikmeti, o ilmini derslerle değil amelleriyle
tamamlıyor. Tam bu sözlerin ardından gelen Hacı Ağa'nın kucağında bebek ile
gördüğü Seyyid'e "Bu annelik işini bir bayana bıraksanız olmaz mı? Azizim,
sizin yapacak daha mühim işleriniz var" sözleri seyirciye, derste anlatılanlar ile hocanın bu tutumu arasındaki ilişkiyi düşündürüyor. "Daha
önemli iş" neydi sahi? Rehim Hoca'nın derste dediği gibi ilim üstüne ilim
biriktirmek miydi? Oysa ki ilim, amel ve ihlas olmadan vebal değil midir
yalnızca? İlim, Seyid'in yaşadığı gibi zor zamanlarda sabır etmek, ailesinin
ihtiyaçları için kendinden fedakarlık edip onları zor durumda bırakmamak gibi
ameli ve medreseye kucağında çocuk ile gelmesine yönelen tepkilere karşı utansa
da, mahçup olsa da samimiyetle dersini dinlemeye çalışması gibi ihlas boyutunu
da içerirdi. Melekler arasında ilim yönünden en üstün olan da Şeytan değil
miydi? Ne zaman ki iş amel (secde) etmeye geldi, düşüşü de orada oldu. (Allah, tüm inananları korusun.)
Seyyid'deki bu değişimin seyirciye
yansıtıldığı noktalardan biri fal (şiir) kartları satan küçük kıza tutumundaki
değişiklik üzerinden. Fal kartı satan kız, Seyyid'in olgunlaşma sürecinin
sembolik anlatımı adeta. Öyle ki filmin başında metroda fal kartları satan bu küçük
kıza dikkat bile etmiyor Seyyid. Kafasını kitaplarına gömmüş bir vaziyette
yolculuk ediyor. Fal kartları satan kızı ikinci gördüğümüz sahnede ise; eşinin
hastalığını öğrenmesiyle zor günler geçiren Seyyid, metroda çaresizce
otururken fal kartı satan çocukları farkediyor. Ve artık son sahnelerde Seyyid, hayatın
içindeki küçük güzelliklerin farkındalığı ile fal kartı satan kızdan bir kart
alıyor. Kim bilir belki de "mutluluğun sırrı küçük şeylerde"
idi.
Altın ve Bakır filmi kritiğinin, Seyyid'in eğitimini tamamladığı son 'ders'ine ilişkin kısmına ise yazının devamında değineceğiz. Filmden bazı repliklere de yer vereceğimiz gelecek yazıda görüşmek üzere...
Merve Işıldar
Yorumlar
Yorum Gönder