Ey Talib! Yolun Sonu Neresi? (3)
“Cenab-ı Aşk” kitabının üçüncü ve son bölümü: “bir kafes bir kuş aramaya çıktı”. Bu başlıktan
sonra noktayı koyup susası geliyor insanın…
Aramakla başlamıştı yolculuk, “talib” ol dedi önce
Cündioğlu ilk bölümle; bir parmak bal sürdü ağzımıza zihnimizin nicedir hasret
olduğu karmaşıklıkla…O karmaşa merak ettirdi de bizi, ikinci adımı atıp “kendimizi”
aramaya koyulduk. “Kendi” dedi ikinci bölümde; kendini nasıl bilebileceğini
öğretti, kendilik ne demek bildirdi. Yola niyetlenen yol alır, yol alan menzile
varır dedik ve geldik üçüncü bölüme…Üçüncü bölümde “ölüm” geldi çattı; biz de
sorduk haliyle “yolun sonu neresi?”….
Anlamakta, idrak etmekte ve alıp kabul etmekte en
çok zorlandığım bölüm olsa gerek… Ölümün bizde uyandırdığı korku ve kaçma
isteğinden bahsederek başlıyor Cündioğlu ama kelimelerin ve anlamların
zıtlarıyla açıklıyor ölümü:
Ölüme
razı olmak… yani narına da nuruna da rıza vermek…Becerilebilirse kaçmamak,
kaçılabileceği vehmine kapılmamak…bilakis bile isteye ölüme koşmak, ölümü
arzulamak…
Kafka
bir defasında şöyle demiş: bir tuzağın içine bile isteye atlanırsa tuzaklar
tehlikeli olmaktan çıkarlar.
Bu durum beraberinde şu kavramı doğuruyor “ölmeden önce ölmek”…Ama her zaman
anlaşıldığı üzere “nefsin terbiye edilmesi”nden farklı olarak “olmak ölmektir” diyor Cündioğlu.. yani
ölmeden önce ölmek demek, ölmeden önce “olmak” demek..ne olmamız gerekiyorsa o
olmak demek.
Ölümün varlığını kabul etmek gerek. Çünkü ancak bir
gün öleceğini bilenler için ölüm ve dahi ölüm sonrası anlamlıdır. Ölümü kabul
etmedikçe unutuyor, unuttukça da korkuyoruz. Halbuki bu hayatla ilişkimiz bir
defalığına. Bir kez geldik, gidişimizde bir defalığına olacak. Bu eceli
değiştirme, erteleme hakkımız yok! İstisnası da yok! Var mı itirazı olan? Dahası
itirazı işe yarayacak olan? Çok kıymetli bir ablam, tefsir hocam–Allah ondan
razı olsun- demişti ki; “İster bağır ister çağır, ister tepin ister kabul etme…Tepindiğin
yer haykırdığın gök O’nun, sen O’nunsun, sana bahşedilen hayat O’nun…”
Mesken, mülkiyet, ikamet kavramlarıyla dünyayı ve “dünyalı
olma”yı anlatıyor Cündioğlu. Diyor ki;
Biz
ikamet için seçildik, ikameti seçen biz değiliz. İkamet ikamet edenin ikamet ettiği yere yerleşmesi değil,
vazgeçmesi hiç değil, bilakis ikamet ettiği yerden geçmesi demek. Hiçbir zaman
insanoğlunun maliki olabileceği bir mülk olmadı dünya…
Ölümü anlamak için “yaşamak nedir?” sorusunu
cevaplamalı önce. Fakat tam da yeri gelmişken, hasret kalınmış bir sevgilinin
adını fısıldar gibi buruk, sessiz ve tebessümle adını zikrettiğim ve bu sorunun
cevabını veren bir diğer kitaptan bahsetmeden geçemeyeceğim : Rutbetu’l Hayat
(Hayat Nedir?) Bu ara okuyorum, bu ara yaşıyorum…Kısmet olursa bir gün onu da
yazarız; anlayabilirsek…
Yaşamak kelimesinin kökü diyor Cündioğlu, ‘yaş’tan
gelir yani, taze anlamındadır. Yaşamak, yaş almak, yaşlanmak aslında
tazelenmek, yaşama gelmek, var olmak demek bir bakıma… Olmak ölmektir demiştik,
yaşamak da olmak demekse, yaşamak ve ölmek kavramlarının aynı kapıya çıktığını
anlar gibi oluyorum, bilemedim…Allah’u Alem…
Yaşamaksa “an”ı yaşamak! Geçmişe yazıklanmak
nafile, şimdinin hakkını vermekte mesele!
Keşke daha çok anlayabiliyor ve aktarabiliyor
olsaydım…Ama bir Dücane Cündioğlu kitabı okumak başlı başına bir iştir vesselam…
O yüzden belki bir “kişi” aracılığıyla aktarılıyor olması da sakıncalıdır. Herkesin
heybesi kendi gönlü nisbetinde..Benimki bu kadarmış… Amma bir “Hz.İnsan”, bir “Düşünce
Düşlenir”, bir “Ölümün Dört Rengi”, bir “Hakikat ve Hurafe”, ve daha neler
neler okunasıdır…Siz iyisi mi kendiniz okuyun dostlar ve yaratılan ayrıcalıklı
bir varlık olmanın tadına; bir ruh ve bir akıl sahibi olmanın güzelliğine varın…
Sahi, yolun sonu neresi?...
Selametle…..
Nurcihan Tuğçe Güröz
* Çizim Merhum Milli Şairimiz Bekir Sıtkı Erdoğan'a aizttir.
Yorumlar
Yorum Gönder