Ey Talip! Yola Koyulalım… (1)
Aşk Nokta İdi
Dücane Cündioğlu bir ‘nokta’dan başlıyor ilme ve aşka
dair konuşmaya…Kitabın ismi Cenab-ı Aşk. Aşık olmak ve dahi her an aşkı taze
kılmak için heybesinde ‘ilimle’ düşüyor yola.
“Ne garip değil mi, Kur’an’da ilim
sözcüğünün çoğulu bulunmaz…İlim, Kur’an’ın nüzulundan sonraki yıllarda çoğaldı…
Peki, böylelikle artmış mı oldu?Hayır! Kur’an’a göre ilmin sadece artması
makbuldür, çoğalması değil.
…İlim de böyle. Çoğulu yok. Aslında o bir
noktaydı, noktadan ibaretti; daha açıkçası ilim bir tek şeyin ilmiydi. Esasen
bilinmesi gereken bir tek şey vardı, o şeye dair ilmin artması umulabilir,
istenebilirdi; zira tüketilmesi, tamamlanması mümkün değildi”.
Demek ki “aşk imiş her ne var alemde”nin sırrı tam da
burada saklı…Kitap, her yeni cümlede insanı bambaşka ufuklarda yaşatan engin
bir düşünce dehlizine çekerken bir yandan da suyun akışını seyreder gibi, bir
şiir rüyasında gibi hissettiriyor. Hem kalbi hızlı çarpıyor “aşık” adayının,
hem ruhu canlanıyor ve bir de zihni o tek bilinmesi gerekeni bulmak için delice
çalışıyor…
Ardından gelen “Adı
: Aşk” başlığı ile dert sahibi olmanın güzelliği…Mecnun’un hasreti,
vuslatı, ıstırabı Leyla’ya tercih edişi gibi olan güzelliği anlatıyor ve diyor
ki;
“Aşk vücudu baki kılmak için çırpınanların
değil, vücudu fani kılmak için çabalayanların mesleği.”
“Cenab-ı Aşk”
kısmında aşık olmanın yollarından birine ışık tutuyor Cündioğlu. “İlim maluma
tabidir.” sözü ile… Arapça kelimelerin anlam derinliği ve zenginliği öyle
güzelleştiriyor ki cümleyi… “İlim” ve “malum” sözcüklerinin kökleri aynı; “l,
m” harflerinin ortaklığı ile..Sözün açıklaması ise şöyle;
“Bu sözü en az
iki şekilde anlamak mümkün görünüyor: Birincisi, bilinen, bilmek’ten önce
gelir, yani önce ortada bir bilinen olmalı, sonra da o bilinen
hakkındaki bilgi…
İkincisi, bilmek bilinene uygun olmalıdır; bilinen, ne ise o şekilde yani nesnel olarak bilinmelidir. Bilgi, bilene değil, bilinene dayanmalı, bilene değil, bilineni temsil etmelidir.”
İkincisi, bilmek bilinene uygun olmalıdır; bilinen, ne ise o şekilde yani nesnel olarak bilinmelidir. Bilgi, bilene değil, bilinene dayanmalı, bilene değil, bilineni temsil etmelidir.”
Söylenenleri zihnen idrak ne denli zor, değil
mi? Bu yüzden aşka “kalp” lazım ya zaten…
Perdesinden
Perdemiz Yırtıldı Hem
Kelimelere yüklenen anlamın boyut değiştirdiği
kısım…Hayret makamına bir ‘perde’ tabir-i caizse… ‘Kelime’nin metafizik alemine
eriştiğimiz bu başlıkta elinizde, yüreğinizde kalan “anlam” arayışı oluyor. “İlim bir perdedir.” Ama perdeyi
bilmektedir sır. Perde, kimine ayrılığın, hüznün, sükutun, hasretin simgesi;
kimine örten, bürüyen, saklayan…
“Madde aleminin perdeleri başka, mana aleminin perdeleri daha başka… perde üstüne perde… perdeleyen ve perdelenen… kimileri için örterken, kimileri için açan fakat açarken örten, örterken açan.”
İlk okuduğumda bende izi en derin olan başlık geliyor
perde güzellemesinin ardından… Dikkat: “Mevziyi
Terk Etmek, Mevzuyu Terk Etmektir.” Bu nedenle ben susayım “o” konuşsun;
“Mutlaka bir yerde durmalı ve muhakkak
bir yerden bakmalı…Evet, bir yerde durmalı ve bir yerden bakmalı ki
hayret makamına çıkabilmeli… Dönmeli, dolaşmalı, lakin etrafı seyrederek
dolaşmalı, kendine varabilmek için evvela alemi temaşa etmeli. Bakmamalı
sadece, bir de görmeli, nüfuz etmeli, ibret almalı, beni bulabilmek için
sana bakmalı, seni görmeli, seni karşıya almalı; almalı ki
senle karşı karşıya kalmalı. Senin karşısında durmalı, senin
karşısına çıkmaya cesaret etmeli, sensiz olmaz her şeyden evvel bu
bilinmeli.
O halde ben sende bulunmalı, dahası benin sende bulunacağına, ben demenin sen demek olduğuna kelime-i tevhid’e itikad edercesine itikad etmeli. Niçin söylemeyeyim a dostum, bir kereliğine olsun bir yerde bulunmalı, bir yer işgal etmeli, bir yeri işgal etmeli, bir yere yerleşmeli. VE işte seni o zaman ve hususen oradan seyretmeli.
O halde ben sende bulunmalı, dahası benin sende bulunacağına, ben demenin sen demek olduğuna kelime-i tevhid’e itikad edercesine itikad etmeli. Niçin söylemeyeyim a dostum, bir kereliğine olsun bir yerde bulunmalı, bir yer işgal etmeli, bir yeri işgal etmeli, bir yere yerleşmeli. VE işte seni o zaman ve hususen oradan seyretmeli.
Asla ama asla mevziyi terk etmemeli!...Çünkü mevzi terk edilirse mevzu da terk edilmiş olur, iyiden iyiye yersiz-yurtsuz kalınır…mevzuyu terk etmemek adına bir mevziye yerleşmek, mevzuyu mevzide aramak, aradığını orada bulmak.
Bu sözüm sana ey sevgili!
Asla ama asla mevziyi terk etmemeli ve terk
edenin terk ettiğinde terk ettiğince terk olunacağını hiç ama hiç aklından
çıkarmamalı!
Bil ki ey sevgili!Ben seni aklımdan hiç
çıkarmadım; ben sadece aklımı çıkardım.”
Aşkın ölmekten, yok olmaktan, “ben”i aradan kaldırıp
“o” olmaktan geçtiği nicedir aşikar. Ölmek ile kemale ermek, ölmek ile dinlemek
arasındaki köprü ve o kutlu yürüyüş için bakınız: O ‘Aşk Olsun!’ Dedi Ve Aşk…Oldu başlığına…
Bir musikiye düşer yolumuz bundan böyle…Dinlemek marifetiyle gelen kemalde, Ruhların Dansı ile ölerek özgürleşmeye; Ney Hiçlendirir ile yok olmanın sesini işitmeye…Bismillah…Bir derya bu ilim, bu kitap. Okumak, anlamak, zihni yormak ve kalbi açmak aşikar olan sırra ermek için… O halde bir sonraki durak da Sırr’ul Esrar olur elbet. Sır ki geçmişe ve geleceğe, hem dahi an’a ait. Cündioğlu’nun bu üç zamana ait cevabı ise şöyle: “Olan olmalıydı…Olacak olan olur…Olan olur…”
Deliler ve Veliler bahsini size bırakalım, okudukça herkesin payesi kendine olsun… Ama Deliler Köyünden Bir Menzil Aşkın bahsinden şu alıntıyı yapmadan geçmeyelim;
“Ne yapalım evladım, emaneti dolaştırıyorum.
Bu sözü, “Nasılsınız?” sualime cevaben yaşlı
bir amca söylemişti hem de çok sıradan bir şey getirircesine…Ben de tehalükle
bir kenara kaydedivermişim öylesine.
Emaneti dolaştırmak!”
“Kişi sahip olmadığını terk edemez” cihediyle Bir Yedeğin Var mı? ve ardından gelen Kendi Kendine Konuşmak başlıkları altında ‘ben’i anlatıyor
Cündioğlu. Veli/Deli bir türlü mevzunu bulamaz ki ‘ben’ desin…Çünkü dedik ya
mevziyi terk etmek mevzuyu terk etmektir. Mevzi edinen bir ben olmalı önce. O vakit aşk talibi beni bulmalı. Bulmalı ki ne aradığını bilsin…
Ne diyelim,
Cenab-ı Aşk yardımcınız olsun!
Nurcihan Tuğçe Güröz
Yorumlar
Yorum Gönder